Sivri kulaklı bir Elf prensçiği için fena sayılmaz.
Nieźle jak na kogoś, kto miał dwóję z algebry w dziesiątej klasie.
Cebirden "D" alan biri için hiç de kötü değil.
Nieźle jak na kilka dni pracy.
Birkaç günlük bir iş için hiç fena değil.
Nieźle jak na gościa, który nie skończył szkoły.
Koleji bitirmemiş bir adam için hiç fena değil.
To nie wiele, ale nieźle, jak na pensję uczciwego policjanta.
ama dürüst bir polis maaşı için oldukça iyi.
Nieźle jak na pierwszy dzień na wysokim stołku.
Koltuktaki ilk gününüz için fena değil. Güç alanı indi.
Nieźle, jak na drugi dzień pracy.
İkinci iş günün için fena değil, ha.
Nieźle jak na kogoś kto przed chwilą nieomal zginął.
Biraz önce azkalsın bu korkunç güzel kadının ölümüne sebep oluyordunuz.
Całkiem nieźle jak na sprzedawcę opon z New Jersey.
New Jersey'li bir lastik satıcısı için fena değil.
Nieźle jak na faceta wartego 3/4 miliarda.
750 milyon dolarlık bir adama göre fena değil.
Nieźle jak na jasny odcień skóry, co?
Bir açık tenli için fena değil, ha?
Całkiem nieźle jak na kobietę, której mąż chciał wysłać ją do zakładu bez pożegnania.
Dikkat çekecek derecede iyi... Kocasının, hoşça kal bile demeden emanet vermeye çalıştığı biri için!
Nieźle jak na pierwszy dzień po powrocie.
İlk geri dönüş günü için fena değil.
Nieźle jak na laskę, którą posuwał.
İşe onun fahişesi olarak başlayan birisi olarak fena değil.
Nieźle jak na kolesia ze złamanymi nogami.
İki bacağı da kırık birisi için fena değil.
Nieźle, jak na kolesia z bractwa studenckiego.
Senin gibi bir yumuşak görünüşlüye göre hiç fena değil.
Całkiem nieźle jak na profesora, prawda?
Bir üniversite hocası için iyi değil mi?
Nieźle jak na aparat w telefonie.
Telefon çekimi için hiç de fena değil, değil mi?
Nieźle, jak na kogoś, kto nie wie, co znaczy "aksjomat".
Aksiyomatik'in ne demek olduğunu bilmeyen birisi için fena değil sanki.
Nieźle jak na biednego dzieciaka z Highland Park.
Highland Park'tan gelmiş fakir bir çocuk için hiç fena değil.
Nieźle jak na pierwszy szkic, ale chyba potrzebujesz więcej.
İlk taslak için fena değil ama bence fazlasına ihtiyacın var.
Wyglądasz całkiem nieźle jak na nieboszczyka.
Ölü biri için oldukça iyi görünüyorsun.
Nieźle jak na kogoś, kto wszystko stracił.
Her şeyini kaybetmiş bir adama göre fena sayılmaz.
Nieźle jak na gościa, który zajmuje się łapaniem gówniarzy.
Yalnızca pislikleri benzetmeyi bilen biri için hiç fena değildi.
Nieźle jak na wino w butelce z nakrętką, co?
Kolay bulunabilen bir şarap için hiç fena değil, değil mi?
Nieźle jak na stare pudło, prawda?
Bir moruk için pek de kötü değildi, değil mi?
Ale nieźle, jak na pierwszy raz.
Ama ilk denemeye göre fena değil.
Nieźle jak na gościa, który spał przez dwa lata.
İki yıl boyunca uykuda olan biri olarak hiç fena görünmüyor.
Nieźle jak na starego liberalnego socjalistę.
Eski bir özgürlükçü sosyalist için hiç fena değil.
To nieźle jak na gościa, zostawionego by umarł na mrozie.
Dışarıda ölüme terk edilmiş biri için beklenenden iyi bir durum.
Nieźle jak na dwa dni roboty.
İki gün için hiç fena iş çıkarmadınız.
Czuję się całkiem nieźle jak na nieboszczyka, John.
Ölmüş birine göre gayet iyiyim John.
Nieźle jak na pierwsze starcie, no nie?
İlk muharebe için hiç de fena değil, ne diyorsun Bennett?
Nieźle, jak na syna kopacza rowów z Wharton w stanie Teksas.
Wharton, Teksaslı bir hendek kazıcısının oğluna göre hiç de fena değil.
Nieźle jak na debiutującego kongresmena, co?
Bir yıllık bir milletvekili için kötü değil, he?
Nieźle, jak na hipisowski program, co nie?
Hippi ve garip bir programa göre fena değil ne dersin?
Nieźle jak na pośmiewisko, co, panie Hodges?
Saplar için fena sayılmayız, değil mi Bay Hodges?
Nieźle jak na jeden dzień pracy.
Bir günlük işe göre fena sayılmaz.
Nieźle jak na gościa, którego wypróżnienie brzmiało jak wiosenna ulewa.
Bağırsak hareketlerinin son durumu çatıya düşen yağmur tanesi sesi gibi olan birine göre fena sayılmaz.
Nieźle jak na człowieka w furgonetce.
Sen de fena değildin o minibüsün içinde.
Całkiem nieźle jak na projekt, w którym udział odradzały swoim klientom prawie wszystkie agencje reklamowe, z jakimi rozmawialiśmy.
Ve hiç de kötü bir proje değil, konuştuğumuz neredeyse tüm reklam ajansları müşterilerine bu projede yer almamalarını tavsiye etti.
Nieźle jak na kogoś skazanego za pranie brudnych pieniędzy.
Şimdi, bu hüküm giymiş bir kara para aklayıcısı için kötü bir şey değil.
10 lat po usłyszeniu pierwszego głosu skończyłam studia z najwyższą oceną z psychologii w historii uniwersytetu. z najwyższą oceną z psychologii w historii uniwersytetu, a później z najwyższą oceną z magisterium. Nieźle jak na wariatkę.
Sonunda, sesin gelişinden on yıl sonra, Psikoloji bölümünde üniversitenin bu zamana kadar verdiği en yüksek derece ile mezun oldum ve bir yıl sonra en iyi yüksek lisans derecesi ile bitirdim, ki bu da deli bir kadın için fena sayılmaz.
1.8385539054871s
Pobierz naszą aplikację z grami słownymi za darmo!
Połącz litery, odkrywaj słowa i wyzwij swój umysł na każdym nowym poziomie. Gotowy na przygodę?